Babalığın İnkarı Tazminat Gerektirir Mi?
Erkek ve kadın resmi nikah dışında birlikte olurlar ve bu birlikteliklerinden bir çocuk meydana gelir ancak erkek ısrarla bu çocuğun kendisinden olmadığını ileri sürer ve çocuğa karşı velayet görevlerini yerine getirmez, kişisel ilişki kurmaz ise bu nedenle çocuk veya annesi bu konu ile ilgili olarak baba aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açabilir.
Yargıtay’ın görüşü babalığın inkarı durumunda çocuk lehine maddi ve manevi tazminat verilmesi yönündedir.
Ebeveyn ve çocuk arasındaki karşılıklı ilişki, aile hayatının temel bir unsurunu teşkil etmektedir. Anayasa’nın 41. maddesinde çocuğun yüksek yararına aykırı olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma, ilişkiyi sürdürme hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmektedir. Bu noktada anne ve baba ile düzenli bir kişisel ilişki sürdürülmesinde çocuğun üstün menfaati bulunmaktadır.
Çocuğun babası tarafından bilinme, babasının nüfusuna yazılma ve çocuğun bunların getireceği haklardan yararlanma hakkı vardır. Çocuğun babasından velayete bağlı görevlerini yerine getirmesini isteme, maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi için gereklidir.
Resmi nikah olmadan çocuk meydana geldiği zaman babanın çocuğu tanımadığı veya tanımak istemediği durumlarda çocuğunun babasız büyümesine neden olunan hallerde baba tazminat ödemekle yükümlüdür.
Babalığın inkarı durumunda tazminat istemleri davalı babanın yerleşim yeri Asliye Hukuk Mahkemesinde açılacaktır.
Daha detaylı bilgi için lütfen bizimle iletişime geçiniz.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2016/12541 E. , 2018/7636 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 24/06/2014 gününde verilen dilekçe ile haksız eylem sebebiyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 15/03/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dava, davalının babalığı inkar etmesi nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, müvekkilinin annesi ile davalının resmi nikah olmaksızın beraberlik yaşadıklarını, bu birliktelik neticesinde müvekkilinin dünyaya geldiğini, müvekkilinin, davalının kızı olduğunu, bu durumun babalığın tespiti davası ile netleştiğini, davalının, müvekkilini kendi öz çocuğu olduğunu bilmesine rağmen evladı olarak kabul etmediğini ve babalığın gerektirdiği maddi ve manevi sorumluluğunu hiçbir zaman yerine getirmediğini, müvekkilinin doğduğu tarihten itibaren büyük zorluklar ile mücadele ettiğini beyan ederek maddi ve manevi zararının tazminini talep etmiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının yaş itibariyle babası olan davalıya bakacak duruma geldiğini, davacının kendi ayakları üzerinde duracak yaşta olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bir kişinin fiziki, sosyal ve duygusal kişilik değerlerine iradesi dışı saldırma sonucu meydana gelen eksilme ve kayıplar manevi zararı oluşturur. Bu tür kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse, manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Kanunlarımız, manevi tazminat verilebilecek olguları sınırlamıştır. Bunlar; kişinin ve ailenin onur ve saygınlığına yönelik suçlar, kişilik değerlerinin zedelenmesi, isme saldırı, nişan bozulması, evlenmenin feshi, babalığın benimsenmemesi, bedensel zarar ve öldürmedir.
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 3. maddesi; kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararının temel düşünce olması gerektiğini, taraf devletlerin, çocuğun ana-babasının, vasilerinin ya da
kendisinden hukuken sorumlu olan diğer kişilerin hak ve ödevlerini de göz önünde tutarak, esenliği için gerekli bakım ve korumayı sağlamayı üstlenmelerini ve bu amaçla tüm uygun yasal ve idari önlemleri almaları gerektiğini hatırlatmaktadır.
Yine, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesinin 14 numaralı Genel Yorumu’nun ilgili kısmında; mahkemelerce, usuli ya da esasa ilişkin olmaları fark etmeksizin, her durumda çocuğun üstün yararının dikkate alınmasının sağlanması ve çocuğun üstün yararının, bütün uygulama tedbirlerinin alınmasında öncelikli düşünce olması gerekliliğine vurgu yapılmıştır.
Öte yandan; ebeveyn ve çocuk arasındaki karşılıklı ilişkinin, aile hayatının temel bir unsurunu teşkil ettiğini kabul eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre, çocuk ile ebeveynin menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulması gerektiği, ancak bu dengelemede çocuğun üstün yararının mahiyet ve ciddiyetine bağlı olarak çocuğun menfaatinin ebeveynin menfaatine göre daha fazla önem taşıyabileceği kabul edilmektedir (AİHM, Şahin Almanya [BD], B. No: 30943/96, 8/7/2003, § 66; Plaza/Palanya, B. No: 18830/07, 25/1 /2011, § 71).
Anayasa Mahkemesince benimsenen görüş ise şöyle özetlenebilir: “Anayasa’nın 41. maddesinde çocuğun yüksek yararına aykırı olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma, ilişkiyi sürdürme hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmektedir. Bu noktada anne ve baba ile düzenli bir kişisel ilişki sürdürülmesinde çocuğun üstün menfaatinin bulunduğu da göz ardı edilmemelidir. … Bireyin ana babasını bilme, babasının nüfusuna yazılma ve bunların getireceği haklardan yararlanma, ana ve babasından velayete bağlı görevlerini yerine getirmelerini isteme hakkı, onun maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi kapsamındadır (AYM, Dalga Eda Yıldırım ve Özgün Yıldırım Başvurusu, B. No: 2014/597, K.T: 26/12/2017).
Dava konusu olayda, davalının, davacının annesi ile resmi nikah olmadan birlikteliği sonucu davacının dünyaya geldiğini kabul ettiği, nüfus kaydında baba olarak davalının ismi geçmesine rağmen davacının kızı olduğunu mahkemece babalığa hükmedilene kadar babalığı benimsemeyerek davacının babasız büyümesine neden olduğu, bu nedenle de davacının üzüntü ve elem duyduğu anlaşılmaktadır.
Şu halde; davacının, davalı babası tarafından tanınıp bilinme, babasının nüfusuna yazılma ve bunların getireceği haklardan yararlanma hakkı ile bunun sonucunda babasından velayete bağlı görevlerini yerine getirmesini isteme hakkı, O’nun maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi için gereklidir. Açıklanan nedenlerle davacı yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı sebeplerle reddine karar verilmesi yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) nolu bentte gösterilen nedenle BOZULMASINA, davacının diğer temyiz itirazlarının ilk bentte açıklanan nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 05/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.